Türkiye siyaseti, bir simgeler savaşıdır. Eleştirel söz söylemek, insanın başını derde soktuğu için, genellikle siyasi aktörler simgelerle konuşur. Bir cenazede bir parti liderinin önüne tek bir mermi fırlatılması ya da bir başka lideri elinin altındaki dosyayla çektirdiği fotoğrafı yorumsuz paylaşması, derin anlamlar içirir. Siyasi yorumcuların bir görevi de bu simgelerin ardındaki anlamı çözmektir.
Son günlerin simgesi, kılıç… Kılıç üzerine en son tartışma, devasa bir imam ordusuna hükmeden Diyanet İşleri Başkanı’nın Ağustos başında Ayasofya Camii’ndeki hutbeye elinde kılıçla çıkmasıydı. Başkan, daha önce de yaptığı bu jestin, “geleneksel ve tarihsel” köklerini hatırlattı, ama Hamas lideri için kıldırdığı gıyabi cenaze namazından sonraki hutbesi, “savaş çağrısı mı” diye yorumlandı:
Tam bir ay sonra Ağustos sonunda yine kılıç üzerinden yeni bir tartışma koptu. Cumhurbaşkanı Erdoğan Hava Harp Okulu’nda cami açılışı yaparken Savunma Üniversitesi’nden mezun olan teğmenler, kılıçlarını çattıktan sonra “Laik demokratik cumhuriyete uzanacak eller”e karşı kılıçlarının daima keskin ve hazır bulunacağına dair yemin ettiler. Sonra da “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı attılar.
Teğmenler, tıpkı Diyanet İşleri Başkanı gibi kılıç çatmanın “geleneksel ve tarihsel” köklerini hatırlattılar. “Kılıçlı yemin” anında siyasetin gündemine girdi. İktidar çevreleri, özellikle sosyal medyada bunu bir “isyan teşebbüsü” olarak yorumlarken, muhalefet yemini ve sloganı normal karşıladı.
Tartışmanın kökeninde, yıllardır laikliğin altını oyan hükümetin, tarihsel olarak “laikliğin bekçisi” sayılan ordudan gelecek bir hareketlenmeden korkması yatıyor. Ordu komutanlarının tam sadakatini sağlayan, neredeyse partili bir komuta kademesi yaratan iktidar, dipten gelebilecek bir laik dalgadan kaygılanıyor. Siyasette çekilen kılıçlar, kolay kolay kınına girecek gibi görünmüyor.
|