3 Mart 1924, Türkiye’nin bir din devleti olmaktan uzaklaştığı, laikliğe daha da yaklaştığı tarih… O gün, Millet Meclisi, İslam dünyasının hükümdarlığını simgeleyen halifelik makamının kaldırılmasına karar verdi. Böylece 16 yüzyıldan beri Osmanlı padişahlarının taşıdığı bir unvan, bir günde kaldırılmış oldu. Halife, kararın verildiği gece, ailesiyle birlikte Türkiye’yi terk etti, İsviçre’ye gitti.
Ankara’da cumhuriyet ilan edileli henüz dört ay olmuştu, ancak İstanbul’da hala bir halife olması, “çifte iktidar” görüntüsü veriyordu. Hilafet kaldırılınca bu “bilek güreşi”, Cumhuriyet lehine son buldu.
Aynı gün çıkarılan bir yasayla dini eğitimin merkezi olan medreseler kapatıldı; ülke sınırları içindeki tüm okullar, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Böylece dini ve laik, ikili eğitim sistemi son buluyor, eğitim tamamen laikleştiriliyordu. Bir süre sonra, Türkiye'de Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının da dinî gereksinmeleri olduğu teşhisiyle ilkokul programından Kur'an dersleri, ortaokul ve lise programından da din, Arapça ve Farsça dersleri çıkarıldı.
Bitmedi: yine aynı gün, dini, devletin kontrolüne almak için Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Artık din konusunda toplumu aydınlatma görevi, kamu görevlilerinde olacaktı.
Pazar günü 100. yılı kutlanan bu üçlü laiklik hamlesi, bugün hükmünü yitirmek üzere… Son dönemde yaygınlaşan, devleti İslamileştirme çabaları, hilafetin yeniden inşası taleplerini gündeme getirdi. Bu hazırlık, 1990’larda Köln’de kurulan bir İslami cemaatin kendine “Hilafet Devleti” adını koymasıyla tırmanmıştı. Bugün bu talep, Türkiye içinde de sıkça dile getiriliyor. Dini eğitimin yaygınlaştırılması ve resmi eğitimin din etkisine sokulmasıyla yeniden eğitimde ikili yapı ortaya çıktı. Ve nihayet laikliğin tesisi için kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, devasa bütçesi ve 200 bin kişiyi aşan kadrosu ile bugün laiklik için en büyük tehdide dönüştü.
Laiklik yolundan sapan, yeniden dini referanslara dönen Türkiye, 100 yıllık o büyük hamlenin değerini bugün çok daha iyi anlıyor.
|