Uzun süredir üzerinde çalıştığımız belgesel, nihayet Salı gecesi ARD Story’de ekrana geliyor: “Mafya Babası, Başkan ve ben…”
“Derin devlet” dediğimiz gizli yapılanmaya dair bir belgesel bu; mafya-siyaset-polis-yargı-asker arasındaki illegal çıkar bağlarını konu alıyor. Belgesel fikri, bir mafya babası olan Sedat Peker’in 2021’de YouTube’da yayınladığı dokuz itiraf videosundan doğdu. Benim konuya ilgim ise daha eski: Daha 1990’larda bu konuyu araştırmaya başlamış, bir kitap yazıp belgesel yapmıştım.
Sedat Peker’le ise hapiste olduğum dönemde “tanıştım.” Bir Facebook mesajında beni öldürmekle tehdit etmiş, “Erdoğan’ın yerinde olsam seni asardım” demişti. Bir mafya babası sizi alenen ölümle tehdit ediyorsa, bunu ciddiye almanız gerekir. Nitekim tahliye olduktan kısa süre sonra silahlı saldırıya uğradım. Peker o dönem, Erdoğan için kampanya yapıyor, muhaliflerini korkutuyordu. Bir yandan da hükümetin Suriye’deki cihatçıları silahlandırma politikasına destek için bölgeye kamyonlar yolluyordu. Ben, o kamyonlarla radikal İslamcılara silah yollandığını yazıp eleştirdiğim için hapisteydim.
Aradan sadece beş yıl geçtikten sonra hükümet Peker’le yolunu ayırdı, kırmızı bültenle yakalama emri çıkarttı. O da Ankara ile arası açık olan Dubai’ye sığındı ve bildiği kirli sırları YouTube’dan anlatmaya başladı. Benim için en önemlisi, kendi kamyonlarıyla da El-Nusra gibi cihatçı gruplara silah yollandığını ifşa etti.
Türkiye’yi birbirine katan, bakanların, bürokratların koltuklarını deviren bu ifşaatlar, özetle Alman basınına yansımış olsa da pek yankı yaratmadı.Bu belgesel bir yönüyle Almanya’yı da ilgilendiren bu konuda, Alman kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlıyor. En zoru, konuyu hiç bilmeyen, ismi geçenleri tanımayan bir kitleye, bu girift ilişkiler ağını anlatmaktı.
Bu zor çalışmayı, benim gibi Berlin’de sürgünde yaşayan gazeteci Erk Acarer'le birlikte sürdürdük. Araştırmayı ve arşivi Elif Yalaz üstlendi. Duayenimiz Osman Okkan belgeselin danışmanlığını yaptı. Belgeseli, Berlin Producers bünyesinde, Stefan Pannen’in yapımcılığında, Stella Könemann’la birlikte yönettik. İstanbul, Ankara, Bodrum, Susurluk, Rize, Lefkoşa, Frankfurt ve Berlin’de çekimler yapıldı. Çekimde ve montajda harika bir ekiple çalıştık.
Bir gazetecinin, bir dönem kendisinin idam fermanını yazmış bir mafya lideriyle ilgili belgesel yapmasının örneği var mıdır bilmiyorum, ancak Peker’in ifşaatlarının pek küçük bir kısmını sığdırabildiğimiz bu belgeseli ilgiyle izleyeceğinizi umuyorum. Günden güne bir mafya devletine dönüşen Türkiye’nin, demokratik hukuk devleti normlarına döneceği günü umutla bekliyorum. Belgesel, yakınlarını derin devletin kirli tuzaklarında yitiren ve 30 yıldır onların izini süren Cumartesi Anneleri’ne armağan olsun.
|