Berlin’e yerleştiğim 2016’da Türkiye konuşulurken en çok duyduğum sözcükler, “özgürlük”, “insan hakları”, “basın özgürlüğü”, “demokrasi” idi. Bugün Türkiye konusu açıldığında daha çok “savunma”, “göç”, “güvenlik”, “istikrar” sözcükleri kullanılıyor. Elbette bu, “sözde” kalan bir değişiklik değil; siyasete, diplomasiye, savunmaya yansıyan yönleri var. Şu son birkaç ayda bile tamamen değişti rüzgâr… Nisan ayında Handelsblatt gazetesi, Alman hükümetinin Türkiye'ye Eurofighter Typoon tipi savaş uçaklarının satışını engellediğini yazmıştı. Gerekçe, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıydı. Daha önce satışa sıcak bakan Başbakan Scholz bile “demokrasiye yönelik bu saldırı”dan sonra tavrını değiştirmişti.
Sadece birkaç ay sonra, Haziran sonunda aynı Handelsblatt gazetesi, Türkiye’ye Eurofighter satışının yolda olduğuna dair bir kulis yazdı.
Yeni Şansölye Merz, Lahey’teki NATO zirvesinde Erdoğan’a bu müjdeyi vermiş olmalıydı. Nitekim Erdoğan zirveden sonra "Eurofighter konusunda olumlu gelişmeler var" açıklamasını yaptı.
Peki, ne değişti? Erdoğan, önümüzdeki seçimde rakibi olacak İmamoğlu’nu serbest mi bıraktı? Hayır, tersine: İmamoğlu’ndan sonra muhalefetteki sosyal demokratların diğer büyük şehir belediye başkanlarını ve gidişata itiraz eden iki önemli gazeteciyi tutuklattı. Muhalif kanalları kapattı. Yani uçak satışını daha önce engelleyen antidemokratik baskılar değişmediği gibi, daha da ağırlaştı. Değişen, Alman hükümeti ve onun yaklaşımı… Dedim ya, artık “özgürlük” değil, “savunma” kaygıları ön planda... İnsan haklarından çok güvenlik konuşuluyor. Demokratik rejimden çok, istikrarlı rejim arzulanıyor. Bu yaklaşımla Avrupa daha güvenli olur mu bilmem, ama otokrasi altında yaşayan halkların çok daha ağır baskı göreceği kesin…
|